9’dan 5’e çalışma düzeninin kökleri, Robert Owen’ın 19. yüzyıldaki reformist fikirlerine ve işçi hareketlerinin verdiği mücadeleye dayanmaktadır. Ancak bu sistemi yaygın hale getiren kişi, Henry Ford olmuştur.

Sanayi Devrimi’nden önce, insanların çalışma saatleri tamamen işin türüne ve mevsim şartlarına bağlıydı. Çiftçiler gün ışığına göre çalışırken, zanaatkârlar ve tüccarlar kendi işlerini bitirene kadar durmadan çalışırlardı. Ancak 18. yüzyılda başlayan Sanayi Devrimi ile işler değişti. Fabrikalar kuruldu, makineler devreye girdi ve işçiler artık uzun saatler boyunca çalışmak zorunda kaldılar.
Fabrika sahipleri için üretim, kâr demekti. Bu yüzden işçilerin çalışma saatleri günde 10 ila 16 saate kadar uzadı. Kadınlar ve çocuklar bile bu koşullarda çalışmak zorunda kalıyordu. Yorucu çalışma saatleri, kazaların artmasına ve işçilerin tükenmesine yol açtı. İşçilerin bu zorlu koşulları, çalışma saatlerinin kısaltılması gerektiği fikrini doğurdu.
Sabah 9’dan Akşam 5’e Çalışma Sistemine Geçiş Kolay Olmadı
Herkes için sekiz saatlik iş günü fikrini ilk öneren kişi, sosyalizmin kurucularından Robert Owen idi. Owen, işçilerin yaşamını iyileştirmek için çalışma saatlerinin üçe bölünmesi gerektiğine inanıyordu: sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat eğlence ve uyku. Bu düşüncesini 1817 yılında ünlü ifadesiyle dile getirdi:

Robert Owen yalnızca bir fikir adamı değil, aynı zamanda başarılı bir fabrika yöneticisiydi. Owen, Manchester’da bir dokuma fabrikasını devraldığında, fabrikası kısa sürede şehrin en büyük ve en başarılı fabrikalarından biri haline geldi. Ancak Owen’ın başarısının sırrı teknolojiye değil, çalışanlarına yaklaşımına ve yenilikçi yönetim felsefesine dayanıyordu.
Çalışanlarının fiziksel ve zihinsel refahını önemseyen Owen, onların verimliliğini artırmak için iyi bir çalışma ortamı sunmanın önemini fark etmişti. İşçilere daha kısa çalışma saatleri, eğitim imkanları ve daha iyi yaşam koşulları sunan bu yaklaşım, dönemin kapitalist dünyasında radikal bir yenilik olarak kabul edildi. Owen, elde ettiği bu başarıyı model olarak kullanarak tüm dünyadaki işçilerin çalışma koşullarını değiştirmek istedi.
Sekiz Saatlik İş Günü Fikrinin Yayılması
Owen’ın “Sekiz saat çalışma” fikri ilk başta geniş bir kabul görmedi. Sanayi Devrimi döneminde fabrikatörler, kısa çalışma saatlerinin üretimi azaltacağından endişe ediyordu. Ancak Owen’ın modeli, ilerleyen yıllarda işçi hareketleri için bir ilham kaynağı oldu.
Owen, bu fikirlerini desteklemek amacıyla birçok konuşma yaptı ve fabrikalarında uyguladığı reformları örnek gösterdi. Zamanla, işçi sendikaları ve sosyal reformcular Owen’ın görüşlerini benimsedi. 8 saatlik iş günü talepleri işçi hareketlerinin temel talebi haline geldi. Özellikle 19. yüzyılın ortalarından itibaren, Avrupa ve Amerika’da büyük işçi grevleri ve protestoları başladı.
1 Mayıs 1886’da Chicago’da büyük bir grev başladı. İşçilerin talebi netti: 8 saatlik çalışma günü istiyorlardı. Bu grev tarihe Haymarket Olayı olarak geçti ve işçi hakları mücadelesinin sembolü haline geldi.

Bu olayların ardından dünya genelinde işçi hareketleri güçlendi. İşçiler, daha kısa çalışma saatleri ve daha iyi yaşam koşulları için mücadele etmeye devam etti. Ancak işverenlerin direnci nedeniyle, bu mücadele uzun yıllar sürdü.
Çalışma saatlerini kısaltma fikri, işçi haklarının yanı sıra verimlilik açısından da önemli hale geldi. İşçilerin daha kısa süre çalışmasının, aslında daha verimli olmalarını sağladığı fark edildi. Bu düşünceyi uygulamaya koyan kişi ise, otomobil sanayisinin öncüsü Henry Ford oldu.
9’dan 5’e Çalışma Sistemine Henry Ford Katkısı
1914 yılında, Ford Motor Company’de devrim niteliğinde bir karar alındı: Ford, işçilerin günlük çalışma saatlerini 8 saate düşürdü ve maaşlarını da 5 dolar olarak iki katına çıkardı.

Ford’un amacı işçilerin daha verimli çalışmasını sağlamak ve üretim kalitesini artırmaktı. Ford, işçilerin daha fazla boş zamana sahip olmasının, onların daha mutlu ve sağlıklı olmasını sağlayacağını düşünüyordu. Ayrıca boş zamanlarında daha fazla para harcayarak ekonomiyi canlandıracaklardı.
Ford’un bu hamlesi kısa sürede büyük bir başarı getirdi. İşçilerin üretkenliği arttı ve şirketin kârı yükseldi. Diğer fabrikalar da Ford’un uygulamasını örnek alarak benzer düzenlemeler yapmaya başladılar. 8 saatlik çalışma günü, böylece sanayileşmiş ülkelerde yaygınlaşmaya başladı.
Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi, sekiz saatlik iş günü mücadelesinin tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biridir. Devrimin hemen ardından Sovyet hükümeti, işçilerin taleplerini dikkate alarak bir kararname yayımladı. Bu kararname, sekiz saatlik iş günü uygulamasını yasal hale getirdi. Bu, işçi sınıfının çalışma şartlarının iyileştirilmesi adına atılan ilk büyük adımlardan biriydi.

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, 1919 yılında imzalanan Versailles Barış Antlaşması, sekiz saatlik iş günü mücadelesinde bir başka önemli dönüm noktası oldu. Bu antlaşma, yalnızca savaşın sonuçlarını düzenlemekle kalmadı, aynı zamanda çalışma koşullarıyla ilgili temel ilkeleri belirledi.
Versailles Antlaşması ile kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü, çalışma hayatında adil koşullar oluşturmayı hedefleyen dokuz temel ilke benimsedi. Bu ilkeler arasında:
- Tatilin mümkün olduğunca Pazar günü yapılması
- Sekiz saatlik iş günü uygulaması,
- Haftalık çalışma süresinin 48 saati geçmemesi,
- İşçilere en az 24 saatlik haftalık tatil hakkı tanınması yer aldı.
Sekiz saatlik iş günü ve 40 saatlik çalışma haftası düzenlemesi, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1938 yılında çıkarılan Adil Çalışma Standartları Yasası ile resmiyet kazandı. Haftalık maksimum çalışma süresi, 56 saatten 44 saate indirildi. Fazla mesai sınırı, haftalık 40 saat olarak belirlendi. 40 saatin üzerinde çalışılan her saat için işçiye normal ücretinin 1,5 katı oranında fazla mesai ücreti ödenmesi şartı getirildi.
Günümüzde Neden Hala 8 Saat Çalışıyoruz?
Sekiz saatlik çalışma günü, bir asırdan uzun bir süredir iş dünyasının normu haline geldi. Ancak çalışanlar üzerinde yapılan anketler, çoğu insanın günde yalnızca üç saat gerçekten üretken olduğunu ortaya koyuyor. Geri kalan süre ise genellikle sosyal medya, iş dışı aktiviteler veya meslektaşlarla sohbet gibi üretken olmayan etkinliklerle geçiyor.

Ayrıca araştırmalar, insanların maksimum beş saat boyunca bir şeye tam konsantre olabildiğini gösteriyor. Bu süreyi aşan işler, üretkenlikte düşüşe, hata oranlarında artışa ve daha fazla yorgunluğa yol açıyor. Buna rağmen, klasik çalışma düzeni hâlâ daha fazla çalışmanın daha fazla başarı getirdiği yanılgısına dayanıyor.
Öte yandan, daha kısa çalışma saatlerinin verimliliği artırdığı defalarca kanıtlandı. Örneğin:
- İsveç’te yapılan bir deneme, altı saatlik çalışma gününe geçişin çalışanların mutluluğunu ve verimliliğini artırdığını gösterdi.
- Japonya’daki şirketler, haftada dört gün çalışma düzenine geçerek çalışanların tükenmişlik oranlarını azalttı ve üretkenliği artırdı.
Yeni nesiller, hem iş dünyasını hem de hayatlarını daha sürdürülebilir bir şekilde yaşamak için değişim talep ediyor. Bu talepler sadece bireysel değil; daha üretken, sağlıklı ve mutlu bir toplum için kritik öneme sahip. Bu yüzden, 9’dan 5’e çalışma düzeni er ya da geç değişecek. Ve bu değişim, yalnızca bir çalışma modeli değil, aynı zamanda bir hayat anlayışı olacak.
Kaynaklar ve ileri okumalar
- Who Invented the 9 to 5 Workday? Yayınlanma tarihi: 27 Eylül 2022. Kaynak site: Historyof Yesterday. Bağlantı: Who Invented the 9 to 5 Workday/
- Working 9-To-5 Is An Antiquated Relic From The Past And Should Be Stopped Right Now. Yayınlanma tarihi: 25 Temmuz 2021. Bağlantı: Working 9-To-5 Is An. Antiquated Relic From The Past And Should Be Stopped Right Now/
Matematiksel