Toplum ve Yaşam

Toplumsal Cinsiyet Nedir? Yaşantımız Genellemelerden Nasıl Etkilenir?

Stereotipleme, başkaları hakkında genellemeler yapmamıza neden olan bir düşünce biçimidir. Cinsiyet stereotipleri ise belirli bir cinsiyetin toplumdaki rolüne ilişkin bir dizi önyargıdır. Bu özellikler daha sonra o cinsiyetteki her kişiye atfedilir. Bunun devamında da toplumsal cinsiyet ortaya çıkar.

Bu arada yazının devamında da göreceğiniz gibi cinsellik ile toplumsal cinsiyet aynı şey değildir. Toplumsal cinsiyet, bir kültür elemanıdır. Kültürün kadın veya erkek olmaya bağladığı kişisel özelliklerine ve davranış örüntülerine işaret eder. Toplumsal cinsiyet, toplumun üyelerinin kadın veya erkek olmaya bağlı sosyal konum ve kişisel özelliklerini belirler.

Toplumsal Cinsiyet ve Kadın-Erkek Eşitsizliği

Kadınların erkeklerden aşağıda yer aldığı görüşü, neredeyse tüm tarih boyunca dile getirilmiştir. Sonucunda biyolojimiz bir cinsiyeti diğerinden ayrı kılar. Cinsiyetler arasında fiziksel yeterlik açısından bazı farklılıklar bulunmaktadır. Ortalama olarak erkekler % 10 daha uzun, % 20 daha ağır ve vücudunun üst kısmı % 30 daha güçlüdür.

Ancak bu farklar yaradılışımızdan bu yana insan-oğlunun insan-kızı hakkında düşüncesinde, ben senden üstünüm biçiminde olmuştur. İlk feminist olarak övülen Platon dahi daha kadının yaratılışında kusurlu bir yön bulur. Platon’a göre kadın akıl dışıdır ve tek fonksiyonu üremektir.

1848’de kadınlar, insanların çoğunun kadınların politikaya yönelik yeterince ilgi veya zekaya sahip olmadıklarını sanmalarından dolayı, oy kullanmaktan yoksun bırakıldılar. Bu tür tutumların biyolojiyle herhangi bir ilgisi bulunmamaktaydı. O zamanın ve yerin kültürel kalıplarlarını yansıtmaktaydı.

20. yüzyıla gelindiğindeyse kadının ‘becerileri üzerine’ bilimsel konuşmalar ortaya çıkar. Görüşlerin yaygın inancına göre kadın aslında uzamsal yetenek yönünden eksiktir. Aslında kadınlar beceremedikleri için bilim yapamazlar.

Kısacası kadın elinin hamuruyla oturmalı ve bilimin peşinden koşmayı çok gelişmiş erkek beynine bırakmalıdır. Genel kanıya göre büyük bilim insanları zaten erkektir. Oysaki en basitinden sorulması gereken soru, cinsiyetler arası fırsat eşitliğinin sağlanıp sağlanmadığı olmalıdır. ( Daha fazlası için: Erkek ve Kadın Beyinlerindeki Farklılıklar Hakkında İki Mit ve Bir Gerçek)

Küresel Bakış Açısıyla Toplumsal Cinsiyet

Toplumsal cinsiyetin kültürel oluşumunu anlamanın en iyi yolu bir toplumu diğeriyle karşılaştırmaktır. Bu konuda yapılan bir önemli çalışma, toplumların erilliği ve dişiliği çok farklı bir şekilde tanımlayabildiklerine dikkati çekmektedir.

Antrapolog Margaret Mead, toplumsal cinsiyet üzerine çığır açan bir araştırma gerçekleştirmiştir. çalışmasında toplumsal cinsiyetin kültürel olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Mead Yeni Gine’ de 3 toplulukla çalıştı. İncelediği kültürlerin her birinde, o dönemde Amerika Birleşik Devletleri’ndeki cinsiyet rolü beklentilerinden farklı bir erkek ve kadın davranışı modeli buldu.

Öncelikle Arapesh’in dağlık ülkesinde dikkat çekici benzer tutum ve davranışlar gösteren erkek ve kadınları inceledi. Her iki cinsiyetin birbirlerine yardımcı ve duyarlı olduğunu gözlemledi. Mead, sonrasında güneye doğru giderek kafatası avcılığı yapan Mundugumor üzerine araştırma yaptı. Bu kültürde karakteristik bir şekilde her iki cinsiyet “maskülen” (erkeklik) olarak tanımladığımız kişisel özellik­lerini gösteriyorlardı. Hem erkekler hem de kadınlar saldırgandı, güç ve konum arıyorlardı.

Son olarak Tchambuli’ye gitmek üzere batıya seyahat eden Mead, toplumsal cinsiyete ilişkin görüşlerimizin çoğunu tersine çevirdi. Bu kabilede kadınlar baskın ve akılcı, erkekler ise uysal, duygusal ve çocukları büyütenlerdi. Gözlemlerine dayanarak Mead, bir toplumun erkekliğe ait olarak tanımladığını, diğeri kadınlığa ait olarak görebildiği için kültürün toplumsal cinsi­yet farklılıklarının anahtarı olduğu sonucuna vardı.

Toplumsal cinsiyetin kültürden kültüre değişebileceğinin bir başka örneği ise kadınların mülkün çoğunu kontrol ettiği, eşlerini seçtikleri ve günlük yaşama dair pek çok kararı aldıkları Çin’in Yunnan eyaletinde çok küçük bir toplum olan Musuo’dur. Musuolular, kadınların erkeklere hükmettiği toplumsal bir örgütlenme şekli olan anaerkillik (annelerin yönetimi) temsili olarak görülmektedir.

Ancak dünyanın hemen hemen her yerinde bulunan model, erkeklerin kadınlara hükmettiği toplumsal bir örgütlenme şekli olan ataerkillik­tir. Ataerkilliğin kanıtı, bir cinsiyetin doğal olarak diğerinden üstün olduğu savı yani cinsiyetçiliktir. Cinsiyetçilik, insan nüfusunun yarısını oluşturan kadınların yeteneklerini ve heveslerini sınırlamaktadır.

Toplumsal Cinsiyet Ve Toplumsal Yaşam

Yeni doğan bir bebek hakkında insanların genellikle ilk sorusu “-“oğlan mı kız mı?” biçimindedir. Bu soruya verilecek cevap çocuğun yaşa­mının yönünü de ilgilendirdiği için büyük öneme sahiptir. Hatta gerçekte, toplumsal cinsiyet, özellikle düşük gelir düzeyine sahip ülke­lerde ebeveynler ilk doğan çocukların kızdan ziyade erkek olmasını umdukları için, bir çocuğun doğumundan önce işbaşındadır. Doğumdan hemen sonra aile üyeleri bebeklere kızların “pembe dünyasına” veya erkeklerin “mavi dünyasına” hoş geldiniz diyeceklerdir. ( Detaylar için: Kızlar Pembe Sever Erkekler Mavi: Renklerin Cinsiyeti Var mıdır?)

İlerleyen yıllarda akran grupları da toplumsal cinsiyet hakkında ilave dersler öğretmektedir. Hemen hemen her zaman kazanan ve kaybedenlere sahip rekabetçi oyunlar erkek oyunları olarak kabul edilir. Kızlar ise seksek oynarlar, ip atlarlar ve dans ederler. Oynadığımız oyunlar, gelecekteki yaşamlarımız için önemli
dersler sunmaktadır. ( Bakınız: Cici Kız Sendromu Nedir ve Neden Kaçınılması Gereklidir?)

Toplumsal cinsiyet, çalışma alanlarımızı ve sonucunda kariyer seçimlerimizi belirleyen kendi yeteneklerimiz hakkındaki ilgi ve inançlarımızı da şekillendirmektedir. Eskisine göre fark bir nebze kapansa da erkekler mühendislik, fizik ve felsefe gibi pek çok alanda hala çoğun­luğu oluşturmaktadır. Kadınlar ise görsel ve sahne sanatları, yabancı diller ve sosyal bilimler de yoğunlaşmaktadır.

toplumsal cinsiyet

Toplumsal cinsiyet tabakalaşmasını günlük yaşamda görmek kolaydır. İstisnalar olsa da genellikle hemşireler erkek doktorlara yardım etmekte, kadın sek­reterler erkek yöneticilere hizmet etmekte ve kadın uçuş görevlileri erkek uçak pilotlarının emri altında görev yapmaktadırlar. Herhangi bir alanda, meslekle ilgili olarak gelir ve prestij arttıkça, o mesleğin de yüksek olasılıkla bir erkek tarafından ele geçirilmesi beklentisi daha fazladır.

Akademi Alanında Cinsiyetçilik

Bilimsel alanlarda işe alma ya da terfi gibi konularda kadınlara karşı cinsiyet önyargısının açık kanıtları mevcuttur. Kimya alanında yapılan bir araştırma raporuna göre kadın liderliğinde hazırlanan makalelerin dergiler tarafından reddedilme olasılığı daha yüksek ve atıf alma sayısı daha düşüktür.

DNA’nın double helix denen yapısının keşfinde en büyük katkıyı yapanın Rosalind Franklin olduğu bilinmektedir. Ancak bu buluş çalışma arkadaşları Francis Crick, James D. Watson ve Maurice Wilkins’e atfedilmiştir. Ayrıca 1962’de onlara Nobel ödülü verilmiş ve onun adı bile geçmemiştir.

DNA’nın yapısını keşfeden Biyofizikçi Rosalind Franklin’in (1920 – 1958)

1939’da Lise Meitner, Nükleer fizik ve radyoaktivite üzerine çalışmalar yapıp fizyonun teorik yorumunu ortaya koymuştu. Ancak Nobel Kimya Ödülü komitesi, 1944 yılında Lise Meitner’in oynadığı rolü göz ardı ederek, fizyonu keşfetmesinden dolayı ödülü Otto Hahn’a verdi. Otto Hahn, bu yanlışlıktan ve Meitner’in katkılarından hiç bahsetmedi. 

Ayrıca, İrlandalı astrofizikçi Jocelyn Bell Lisansüstü öğrencisiyken ilk radyo pulsarlarını keşfetti. Ancak Nobel Fizik Ödülü’nü tez danışmanı Antony Hewish ile paylaşmadı. Albert Einstein’ın ilk eşi ve bir fizikçi olan Mileva Marić’in adı Einstein’in gölgesi altında kaldı. Örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Aşağıda görmüş olduğunuz grafik Nobel ödüllerinin cinsiyete göre dağılımını göstermektedir. Sadece bu tabloya bakarak bile bilimin erkek işi bir olgu olduğunu düşünmeniz olasıdır. Marie Curie, 1903’te Nobel Ödülü alan ilk kadındı ve bunu iki kez alan tek kadındı. Çoğu barış ve edebiyat kategorilerinde olmak üzere toplam 57 kadın Nobel ödülü kazandı.

nobel ödülleri dağılımı

Sonuç olarak toplumsal cinsiyet günlük yaşamı düzenleyen temel ilkelerden biridir. Yaptığımız aktivitelerden kullandığımız dile kadar toplumla bütünleşmiştir. Önemli olan önyargılarımızın farkında olmak ve bu gerçeği görebilmektir.


Kaynakça:

Matematiksel

Olgun Duran

Ömür boyu öğrencilik felsefesini benimsemiş amatör tiyatro oyuncusu ve TEGV gönüllüsü; kitaplarından, doğaya hayranlığından, yeni yerleri görmekten, gittiği yerlerin kültürünü keşfetmekten ve bunların uğruna çabalamaktan vazgeç(e)meyen kişi...  

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu