Mühendislik ve Teknoloji

Rekabet İçin Gerekli Üçlü: Veri, Bilişim ve İnovasyon

İçinde bulunduğumuz yüzyılın bilişim, inovasyon ve buna paralel olarak veri yüzyılı olarak değerlendirildiği bir dönemdeyiz. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler inovatif gelişmelere yön vermekte. Hızlı değişen teknoloji, küresel rekabeti artırdığından verimlilik, rekabet, kârlılık ve en önemlisi hayatta kalabilmek için inovasyon yapmak kurumlar için zorunlu hale gelmiş durumda. İnovatif gelişmeler;  bugünün trendlerini ve geleceğin teknolojilerini yakalama, yeni iş modelleriyle birlikte, herkesten önce uygulamaya geçirilebilecek yol haritalarının nasıl yaratılabileceğini gösterme açısından katkılar sağlamakta.

Peki ama nedir bu inovasyon?

İnovasyon kelimesi Latince yenilemek anlamına gelen “innovare” kelimesinden gelmektedir. Bu bağlamda inovasyon, kurumlar için yeni olarak algılanan fikirler, formüller, programlar ve teknolojiler olarak tanımlanabilir. Türkçe’de “yenilik”, “yenileme” gibi sözcüklerle karşılanmaya çalışılsa da, anlamı tek bir sözcükle ifade edilemeyecek kadar geniştir. Yenilik terimi, küçük gelişmelerden, endüstrinin dönüşümüne neden olabilen önemli buluşlara kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu açıdan yeniliğin diğer bir temel sınıflandırma kriteri yeniliğin radikallik düzeyine ve sebep olduğu etki düzeyine bağlı olarak yapılır. Bu tür yenilikler radikal (süreksiz ya da devrimsel) ve kademeli (sürekli ya da evrimsel) yenilikler olarak ifade edilir.

İnovasyon Tarihi

İnovasyon tarihi kapitalizmin tarihi kadar eskidir. İnsan tarihsel süreç içerisinde, ilkçağlardan bu yana yaşamını sürdürebilmek amacıyla her türlü olumsuz koşula rağmen ihtiyaçlarını mevcut değerler, yenilikler, icatlarla karşılamıştır. İlk çağda insanlar yaşamlarını sürdürmenin yanında ticaret için; ortaçağ da ise risk içermeyen büyük ölçekli üretim projelerini yönetmek için girişimcilik faaliyetinde bulunmuşlardır.

On altıncı yüzyılda merkantilizmle birlikte ülkeler sahip oldukları özel ve kamu girişimlerinin ürünlerini ihraç edip karşılığında ülkeye altın ve gümüş getirme çabasına girmişlerdir. Bu akımla birlikte büyük sanayi kuruluşları kurulmaya başlamıştır. Merkantilist yaklaşımdan sonra liberalizmin ön plana çıkması, rekabetin üst düzeyde yaşanması ve uluslararası ticaretin desteklenmesi özel sektör girişimciliğinin önemini arttırmıştır.

Girişimcilikte risk unsuru ilk kez on yedinci yüzyılda ortaya çıkmıştır. 18. yüzyıldaki Fransız geleneğinin başlangıcı girişimcilik faaliyetleri ile yakından bağlantılıdır. Fizyokrat düşünce, ekonomide tarımın baskın olduğu, Sanayi Devrimi’nin dünya ekonomisini tam olarak değiştirmediği bir dönemde ortaya çıktığı için girişimcilikle ilgili düşüncelerinde çoğunlukla tarımsal girişimciyi vurgulamıştır.

18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde iktisat tarihinde kökeni genellikle Adam Smith’in 1776’da yayınlanan The Wealth of Nations (Ulusların Zenginliği) adlı kitabına dayandırılan klasik düşünce baskın olmaya başlamıştır. Genel olarak bu dönemde; iktisadi gelişme girişimci faaliyetin sonucu olarak görülürken, girişimci kendi sermayesini yatırdığı için risk alıcı olarak değerlendirilir. Girişimci değişimin öznesidir.

19. yüzyıldaki bu gelişmeler ekonomik büyüme ile teknolojik gelişmeler arasındaki ilişkiye dikkati çekmiştir. Yeni ürünlerin ekonomik büyüme konusundaki önemine ilk değinen ekonomist Schumpeter (1939) olmuştur. “Yeni ürünlere dayanan rekabetin, var olan ürünlerin fiyatları üzerindeki marjinal değişikliklerden daha önemli” olduğunu vurgulamıştır. Örneğin ülkelerin yeni yazılımlar, yeni kimyasallar, ilaçlar geliştirmelerinin ekonomik büyümeye etkisi, var olan telefon, otomobil gibi ürünlerin fiyatlarında yapacakları indirimlerle elde edecekleri büyümeden daha fazladır.

II. Dünya Savaşı sonrası ekonomistlerin inovasyon üstüne yaptıkları çalışmalar artmıştır. Bu dönemde inovasyon üzerindeki en önemli etkinin endüstriyel Ar-Ge çalışmaları olduğu savunulmuştur. Bu da radar, havacılık, roketler, yeni silahlar gibi önemli teknolojik gelişmelere neden olmuştur. Ancak savaş sonrası askeri harcamalar olmaksızın önemli teknolojik ve ekonomik gelişme gösteren Almanya ve Japonya örnekleri askeri harcamalar ve Ar-Ge harcamaları ile ekonomik büyüme ilişkisinin bu kadar doğrudan olmayıp daha karmaşık bir yapıda olduğunu göstermiştir. Günümüzde inovasyonun ve ekonomik büyümenin kaynağı olarak firma gösterilmektedir. Bu yeni yaklaşımda, üretimin firma içindeki organizasyonu ve teknik iş bölümü sonucu gerçekleşen teknolojik öğrenme ve yenilenme esas alınmaktadır.

Veri, Bilişim ve İnovasyon

Bilgi güdümlü ekonomi anlayışının oluşumu ve yaygınlaşabilmesi için bilişim teknolojilerinin desteklediği altyapı yaygınlaştırılmalıdır. İnovasyon kapasitesini arttırabilmek ve verimlilik artışını sağlayabilmek için bilişim teknolojilerini iş yapma süreçleriyle yoğun bir biçimde bütünleştirme ihtiyacı ortaya konmalıdır. Veri, inovasyonu etkinleştirecek ve ölçülebilir değerler yaratılmasına olanak sağlayacak önemli bir kaynaktır. ( Detaylar için: Veri Bilimi Nedir? Bir Veri Bilimcisi Olmak İçin Hangi Matematik Konularını Bilmeniz Gereklidir?)

İnovasyondan Beklenen

İnovasyon, bilim ve teknoloji etkinliğinin tüm süreçlerini kapsar. Amaç bir fikrin kuram, eylem ve sonuç bakımından yarara dönüşmesi ve bu yararın pazarlanabilir, somut bir çıktı ile birlikte olmasıdır. Yani inovasyon basit anlamlı bir yenilenme değil, yenilenmenin kuramsal aşamasından başlayarak yenilik ürününü de içine alan ve pazarlanabilme niteliğini kabul eden bir süreçtir. Ülkeler ulusal öncelliklerine göre kendi inovasyon stratejilerini belirlemek durumundadırlar.

Bu hem zorlu hem zorunlu bir süreçtir. İktidar, beyin gücü, üniversite, planlama, sanayi, teknoloji, endüstri ve piyasa gibi tüm elemanlar inovasyonun içinde yer alan parçalardır ve neredeyse bir ülkenin bilim ve teknolojisinin tüm elemanlarını içine alması gereken inovasyon etkinliğinin yürüyebilmesi öncelikle toplumun her kesiminin ve iktidar erkinin olayı benimsemesi ve desteklemesi ile gerçekleşebilir.

İnovasyon, teknolojik değişim sürecini tetikleyen bir unsur olarak ekonomik büyüme, refah artışı, uluslararası ticaret ve bölgesel kalkınma üzerinde kritik öneme sahiptir. Örgütsel inovasyonun girdileri, örgütü oluşturan kişilerin bireysel özellikleri, takımların özellikleri ve örgütün özelliklerinden oluşmaktadır. Bu girdilerin inovatif davranış ve inovatif ürünlere dönüşebilmesi için inovasyonu destekleyen bir kültür ve ortam gereklidir.

Bütün bu etkileşimlerin nasıl gerçekleştirilebileceği konusuna gelince; araştırma ve geliştirme (Ar-Ge), inovasyonun ön koşuludur diyebiliriz. Ar-Ge sonucu ortaya çıkan yenilikçi yaklaşımlar, girişimci bir bakış açısı ile ele alındığında, bu yeniliklerin ekonomiye dökülmesi sonucunda inovasyon hayat bulur. Ar-Ge çerçevesi içinde; yeni ürün geliştirme, inovasyon gibi kavramların üst başlığını teknoloji yönetimi, bilim ve teknoloji gibi konular oluşturur. Çalışmalarda geri bildirimleri yoluyla bir ağ yapı oluşturulup, söz konusu dönütler için doğru değerlendirmelerle düzeltici faaliyetler oluşturulmalıdır.

Hayatta kalanlar, türlerin ne en güçlüsü ne de en zekisidir; hayatta kalanlar kendini değişime en çok uydurabilenlerdir… C. Darwin

Konuk Yazar: Zühre AYDIN YENİOĞLU


KAYNAKÇA

  • 1. Tidd, J., J. Bessant ve K. Pavitt. (2005). Managing Innovation: Integrating Technological, Market and Organizational Change.
  • 2. Uzkurt, C. (2008). Yenilik Yönetimi ve Yenilikçi Örgüt Kültürü, Beta Basım Yayın, İstanbul.
  • 3. ARIKAN, Semra, Girişimcilik Temel Kavramlar ve Bazı Güncel Konular, Siyasal Kitabevi, 2004, ANKARA.
  • 4. AŞKIN, A., Nehir, S., Biga, M. Y. O., Vural, S. Ö., Aş, D., & Yönetimi, P. “Tarihsel Süreçte Girişimcilik Kavramı Ve Gelişimi”, Girişimcilik Ve Kalkınma Dergisi, 55.

Matematiksel

Editör

Bu yazı gönüllü yazarlarımız tarafından hazırlanmış veya sitemiz editörleri tarafından belirtilen kaynaktan aslına uygun kalınarak eklenmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu