Psikoloji

Yanıltıcı Gerçeklik: Yanlış Bilgilerin Tekrar Edilmesi İnanma İhtimalinizi Arttıracaktır

“Bir kez söylenen yalan, yalan olarak kalır ancak bin kez söylenen yalan gerçek olur”

Bir çoğumuz sabah uyandığımızda ilk iş olarak Twitter’a bir göz atarak gündem hakkında bir fikir edinmeye çalışıyoruz. Bu esnada da bize yok artık dedirten pek çok habere maruz kalıyoruz. İlk başta bu tip haberlere şüpheli yaklaşsak da, haberin tekrarlarını görmeye başladıkça mevcut bilgilerimizden kolaylıkla şüphe edebiliriz. Tekrar, bir kişiyi bir konu hakkında ikna etmenin en kolay ve en yaygın yöntemlerinden biridir.

Psikologların yanıltıcı gerçeklik etkisi ( Illusory Truth Effect) olarak adlandırdıkları şey budur ve özellikle siyaset ve reklam dünyası bu durumu çok iyi bilir. Bir mesaja defalarca maruz kaldıkça bu mesaj bize tanıdık gelmeye başlar. Zihnimiz tanıdık şeyleri işlemek için daha az çaba harcayacağından bu fikri benimsemek bize daha kolay gelir.

Propaganda her zaman işe yarar. Bunu çok iyi bilen ve hitabette çok da başarılı olamayan Hitler, Almanya’da propaganda yapmak adına bir bakanlık kurmuştu. Bu bakanlığın başında da kendinden emin, sakin ve eğlenceli konuşmaları ile halka seslenme becerisinde ustalaşmış olan Dr. Paul Joseph Goebbels bulunuyordu.

Joseph Goebbels’in de dediği gibi “Bir kez söylenen yalan, yalan olarak kalır ancak bin kez söylenen yalan gerçek olur”. Üstelik araştırmalara göre bunun için belli bir mesaja 3 ila 5 arasında maruz kalmamız yeterlidir.

İşte bu nedenle tekrarlama, hayatımızın her yerinde yer alır. Medyada aynı ürünler için defalarca birbirine benzer reklamlar görürüz. Politikacılar aynı mesajları aynı biçimde cevaplar. Gazeteciler köşe yazılarında aynı görüşleri tekrar eder. Doğru olup olmamasından bağımsız olarak bir şey tekrarlandıkça oluşan aşinalık oluşur. Bu aşinalıktan dolayı da bilgi yalan bile olsa, insana zamanla doğru gelmeye başlar.

Illusory Truth Effect – Yanıltıcı Gerçeklik Etkisi Nedir?

Ne yazık ki, insanlar nadiren rasyonel varlıklardır. Her gün ortalama 35.000 karar veririz. Yapılacak tüm bu seçimler ve her saniye bize gelen devasa bilgi hacmiyle, her şeyi istediğimiz kadar derinlemesine işlemeyi umamayız. Bunun sonucunda da bir yalan ile gerçeği ayırt etmekte zorlanırız.

Bu fenomen ilk olarak 1977 yılında Villanova Üniversitesi ve Temple Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada tanımlanmıştır. Yanıltıcı gerçeklik etkisi ile ilgili 2015 yılında yapılan bir araştırma ise bu fenomenin bazı ilginç özelliklerini anlamamızı sağladı.

Tanımdan ziyade bir örnek verelim. Politikadan yorulduğumuz için bu sefer örneğimiz sağlıktan gelsin. Diyelim ki ofis ortamında arkadaşlarınızın arka arkaya grip olduğunu fark ettiniz. Sonuçta hiçbirimiz hasta olmayı istemiyoruz. Bu konuda tavsiyeleri araştırırken pek çok insanın C vitamini hapı almanın önlemeye yardımcı olabileceğini söylediğini duydunuz.

Soğuk algınlığını önlemek için her gün C vitamini almak çoğu insanı soğuk algınlığından korumaz. Hasta oldukları süreyi sadece biraz kısaltır. Soğuk algınlığı semptomlarınız olduğunda C vitamini almaya başlamak, soğuk algınlığınızı etkilemeyecektir. Sağlıklı ve iyi kalmak için belirli bir miktarda C vitaminine ihtiyacınız vardır ve çoğu insan bunu günlük diyetlerinde zaten yeterince alır. 

Oysa ki siz daha önceden C vitamininin soğuk algınlığını önlediğine dair hiçbir kanıt olmadığını biliyordunuz. Ancak fark etmez. Arama motorları sizin C vitamini ile ilgilendiğinizi fark etti. Artık nereye bakarsanız bakın C vitamini reklamları görecek, konu ile ilgili yazılara daha sık rastlayacaksınız. Bunun neticesinde de bunca kişi yanılıyor olamaz diyerek alışveriş sepetinize bir tane C vitamini hapı eklemeniz olasıdır. ( Bu arada merak ederseniz: C Vitamini Efsanesi ve İstemeden Bunu Bize Kazandıran Linus Pauling)

Yanıltıcı Gerçeklik Etkisi Neden Ortaya Çıkıyor? Tekrar Etmek Neden Bir Bilgiye Daha Kolay İnanmamızı Sağlıyor?

İşte bu durum yanıltıcı gerçeklik etkisidir. Üstelik bu durumun zekanız veya eğitiminiz ile hiçbir bağlantısı yoktur. Sonucunda ne kadar rasyonel olduğumuzu düşünsek de her gün nadiren ortalama 35.000 karar veriyoruz. Tüm bu kararlar ve seçimler için her şeyi istediğimiz kadar derinlemesine araştıracak zamana sahip değiliz. Bu nedenle de çeşitli kestirmelere başvuruyoruz.

Örnek olarak Apple’ın Watch modeli, reklamlarda çoğu zaman yüzme sporu yapan birinin bileğinde görünür ve doğal olarak herkes onun suya dayanıklı olduğunu düşünür. Bu sebeple “profesyonel sporcu bile kullanıyorsa bozulma riski yoktur” düşüncesi kafalara yerleşir. Fakat çok az kişi Apple’ın sudan kaynaklı bozulma durumlarına garanti vermediğini bilir.

Ayrıca o konuda uzman olsun, olmasın tanıdığımız insanlara daha fazla güveniyoruz. Bir de düşünceyi ne kadar çok insan destekliyorsa, o fikrin doğruluğundan daha az kuşku duyuyoruz. Konu akıcı bir biçimde dile getirildiyse, inançlarımız ile uyumluysa daha da kolay kabul ediyoruz.

Bu arada elbette her şeyin bir dozu vardır. Dediğimiz gibi 3-5 kez maruz kaldıktan sonra duyduğumuz güven üst boyutlara çıkıyor. Ancak bu sayıdan daha fazlasına maruz kalmak ise bu etkiyi tersine de çevirebiliyor. İşte bu nedenle reklamcılar, kullandıkları sloganlarda dönem dönem değişiklikler yaparak bu sorunu ortadan kaldıracaklardır.

Sonuç Olarak;

Akademisyenlerin yazdıkları her şeyde referans kullanmalarının nedeni budur. Dile getirdikleri iddialara okurun hemen inanmasını beklemek yerine ona kaynağını araştırma olanağı verirler. Ancak her işi akademisyenlerden beklememek lazım.

Günümüzde bilgi edinmek ve bilgiye ulaşmak son derece kolaydır. Ancak öte yandan her birimizin sahip olduğu belli önyargıları ve hatalı düşünüş biçimleri vardır. Neyse ki, bu önyargıların üstesinden gelmeye ve dünya hakkındaki gerçeği her seferinde küçük bir adımla öğrenmeye yardımcı olacak bir dizi ilkeye sahibiz. Bu ilkeler ‘bilimsel yöntemi’ oluşturmaktadır.

Bilimsel yöntem, iki veya daha fazla değişken arasında bir tür ilişki olup olmadığını belirlemek için araştırmacıların izleyebileceği adım adım bir süreçtir. Bir hipotez üretme ve sınama; deney ile toplanan veriyi kullanıp hipotezi işleme, mümkünse, genel bir teoriye ulaşıp hipotezin neden doğru olduğunu açıklamak. biçiminde bir süreç devam eder.

Bilimsel yöntem sadece bilim insanlarının işine yaramaz. Temelinde sistematik bir düşünce biçimi olduğu için, yolu bilim ile kesişen herkes hayatında karşılaştıkları sorunları çözmek için, bilimsel yöntemin adımlarını takip etmelidir. Detaylar için: Bilimsel Yöntem: Evrenin Sırlarını Çözmek İçin En Etkili Aracımız

Gerçeklerin önem taşıdığı bir dünyada yaşıyoruz. Kaynağına inip doğruluğunu araştırmadan bir şeyi tekrarlıyorsak yalanlarla gerçeklerin birbirine karıştığı bir dünya yaratılmasına yardım etmiş oluruz. Yani tekrarlamadan önce düşünmekte fayda var.


Kaynaklar ve ileri okumalar:


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

Sibel Çağlar

Merhabalar. Matematik öğretmeni olarak başladığım hayatıma 2016 yılında kurduğum matematiksel.org web sitesinde içerikler üreterek devam ediyorum. Matematiğin aydınlık yüzünü paylaşıyorum. Amacım matematiğin hayattan kopuk olmadığını kanıtlamaktı. Devamında ekip arkadaşlarımın da dahil olması ile kocaman bir aile olduk. Amacımıza da kısmen ulaştık. Yolumuz daha uzun ama kesinlikle çok keyifli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu